Yukarı
55374

Atatürk'ün Türbana Bakışı

23 Aralık 2011 05:49

Usta gazeteci Rahmi Turan, Atatürk’ün 21 Mart 1923 tarihinde, Konya Hilaliahmer (Kızılay) Kadınlar Şubesi’nde söylediklerini anımsatmış okurlarına: “Muhterem hanımlar! Memleketimizin bazı yerlerinde giyim tarzımız, kıyafetimiz, bizim olmaktan çıkmıştır. Kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde şu iki şekil görünüyor: Ne olduğu bilinmeyen çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren kıyafet veyahut Avrupa’nın en serbest balolarında bile giyilmeyecek kadar açık bir giyim... Bunun her ikisi de yanlış!” (Hürriyet, 18 Ekim 2010)

Atatürk, 87 yıl öncesinden öngörmüş bugünleri… Sistem kadını tek bir noktada birleşen iki ayrı uca yöneltiyor: Ya türbana ve çarşafa, ya da göbeğini açmaya…

TÜRBANI ÇÖZME YARIŞI

2006 yılında hukuken kapanan türban konusu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun halkoylaması mitingleri sırasında “türbanı biz çözeriz” sözleriyle yeniden önümüze geldi. Kılıçdaroğlu, ardından “cemaatlere saygılıyız” ve “laiklik tehlikede değil” diyerek izleyeceği politikanın köşelerini de belirledi. (Akşam, 21-22 Eylül 2010)

CHP’nin bu sürpriz çıkışı, AKP’nin geri planda tutmak zorunda kaldığı en önemli silahını yeniden cepheye sürmesine olanak yarattı.

TÜRBAN ÖNCE ÜNİVERSİTEYE

Fırsat bu fırsat diyen YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, üniversite rektörlüklerine “kız öğrencilerin türbanlı olsa bile derslere girebilmesinin önünü açan” bir yazı yazdı. AKP hükümetinin yarattığı korku toplumunun sonucu olarak, yasal olmayan bu talebe, üniversiteler büyük oranda sessiz kaldı ve türban uygulaması başladı!

Rektörler, konuya itiraz etmeyeceğini açıklayan anamuhalefet liderinden daha ileri gitmeye nasıl cesaret edebilirdi ki zaten! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “YÖK’ün bu yazısını durdurmak amacı ile herhangi bir şekilde hukuki yollar da dâhil bir girişimde bulunulmayacağını” söylüyordu. (Hürriyet, 6 Ekim 2010)

AKP’nin elini güçlendiren en önemli dayanak, CHP’nin kamuoyuna yansıyan yeni rapor taslağıydı. CHP’nin türbanı “bireysel hak ve özgürlükler” kapsamında ele alması, AKP’nin türbanı hem çarşafa çevirmesine hem de üniversitelerin ardından tüm kamuya sokmasına dayanak oluşturacaktı!

Üstelik raporun mimarlarından CHP’li Sencer Ayata, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’a akıl danışmıştı: “Sencer Bey, benim çok eski arkadaşımdır. Uzun yıllar beraber öğretim üyeliği yaptık. Bu, bir rapor değil, bilgi notu kabilindedir. Onun üzerinde çalıştığını söyledi. Henüz bitmiş bir şey değil. Ne yapılabileceğini konuştuk. Bize ‘başörtülü öğrenciler için ne yapılabilir’ diye sordular. Madem partiler bu konuda anlaşacak, bize bir güvence gerekir. Yeter ki problem çözülsün.” (Vatan, 12 Ekim 2010)

“TÜRBAN KAMUDA SERBEST OLSUN”

AKP, yandaş medyayı da harekete geçirerek, zaferi taçlandırmak için sondaj çalışmasına başladı hemen. El birliği ile “türban kamuda da serbest olsun” kampanyası başlatıldı!

CHP’ye rağmen tepki gösterenlere ise YÖK Başkanı Özcan güvence veriyordu: “Garanti ediyorum, başörtüsüz öğrenciler baskı görmeyecek”. (Vatan, 12 Ekim 2010)

“Menderes ve Özal’dan sonraki Müslüman Cumhurbaşkanı” sıfatıyla seçilen Abdullah Gül, bu fırsattan yararlanarak sekiz yıllık uygulamayı iptal ettiğini ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için tek tip resepsiyona geçtiklerini, konuklarını eşi Hayrünnisa hanımla birlikte karşılayacağını müjdeliyordu. (Hürriyet, 12 Ekim 2010). Gül’ün “türbanlı resepsiyon” kararını, Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’e de bildirdiği belirtiliyordu.

Türban konusunda üniversitelerin ardından ilk kurumsal adımı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti TGC attı. TGC, daha önce reddettiği tesettürlü bir gazetecinin üyeliğini bu sefer kabul ediyordu. (gazeteciler.com, 13 Ekim 2010)

LAİKLİK ÖNCE BOŞALTILACAK SONRA KALDIRILACAK

Ve sahneye TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu çıkıyor ve “Türkiye laiklik ilkesini yeniden yorumlamalı” diyordu. (Hürriyet, 13 Ekim 2010). CHP’nin rapor taslağını fırsat bilen Kuzu, “örneğin başörtüsü meselesi laiklikle değil bireysel özgürlüklerle ilgilidir” diyerek yeni anayasanın birey haklarına odaklanması gerektiğini vurguluyordu.

Bundan sonra, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının nasıl şekilleneceğinin işaretini ise Başbakan Erdoğan veriyordu. Kızılcahamam’da bir köfteciye uğrayan Başbakan, köftecinin çocuklarına “namaz kılıyor musunuz” diye soruyordu. “Evet” yanıtı alan Erdoğan, namaz kılan çocukları, oyuncakla ödüllendiriyordu! (Milliyet, 17 Ekim 2010)

TÜRBANIN HEDEFİ TBMM

Öte yandan “Türban kamuya da girsin” kampanyasının bir haftada büyük yol aldığını ve merkezi kurumların sessiz kaldığını gören Erdoğan artık meydan okuyordu: “Türbanlı her yere girebilir”. (Cumhuriyet, 17 Ekim 2010)

Erdoğan, AKP Kurucular Kurulu üyesi Fatma Ünsal’ın “Kadınlar, başörtüsüyle Meclis’e giremiyor. 8 yıl geçti” sözlerini de “her şeyin bir zamanı var” diye yanıtlıyordu. (Hürriyet, 18 Ekim 2010)

TÜRBAN ARAÇTIR

Türban, aslında kadınlarımızın bir sorunu değildir. Türban, bireysel bir özgürlük de değildir. Tam tersine kadınlarımızı esaret altına almanın aracıdır.

Türbanın Kuran’da yeri olmadığı, Kuran’ın örtülmesini emrettiği bölgenin kadının saçlarının olmadığı gerçeği, dindar yurttaşlarımızla dincileri birbirinden ayıran önemli bir ölçüttür. Çünkü dindar bilmektedir ki, Kuran kadından sadece “farj” bölgelerini “hımar” ile örtmesini emretmiştir.

İşte bu yüzden, kadınlarımızı türbana sokup, onları araç olarak kullananlar, yavaş yavaş dudaklarına sürdükleri rujlara, gözlerine çektikleri sürmelere itiraz etmeye başlamışlardır! Bu konuda rahatsızlık oluşmaya başladığını bazı türbanlı kadın yazarlar da dile getirmeye başlamıştır.

LAİKLİK, DİNİN DÜNYA İŞLERİNDEN AYRILMASIDIR

Yazımıza, Rahmi Turan’ın anımsattığı Atatürk’ün konuyla ilgili sözleriyle başlamıştık, yine Atatürk’le bitirelim.

“Yeni CHP”nin türbanı “bireysel hak ve özgürlükler” kapsamında ele alması, aslında Atatürk sonrası CHP’sinin, laiklik ilkesinin anlamını değiştirmesiyle başlattığı sürecin bir sonucudur. Atatürk’ün devrimci CHP’si ile İnönü’nün tutuculaşan CHP’si arasındaki en önemli farklardan biri laiklik ilkesiydi.

Atatürk, laikliği “dün ve dünya işlerinin ayrılması” diye tanımlarken, yıllar sonra CHP bu tanımı “din ve devlet işlerinin ayrılması” şeklinde değiştiriyordu.

“Dini dünya işlerinden değil de, sadece devlet işlerinden ayrı tutunca”, 1948 yılından başlayarak günümüze kadar uzanan, “imam hatip okulu açmak, kuran kursu açmak, cemaatlere hoşgörülü olmak, sonra da saygılı olmak, türbanı üniversiteye sokmak” gibi uygulamalar bireysel haklara giriyordu! Devlet TBMM’ydi, Çankaya’ydı… Üniversite değildi!

Bu anlayışın Türkiye Cumhuriyeti’ni getirdiği yer ortada. CHP, köklerine dönmeli ve Atatürk’ün altı ilkesine sıkı sıkıya sarılmalıdır. Çünkü Türkiye uçuruma yuvarlanmaktadır.

Mehmet Ali Güller

Odatv.com 



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


Diğer Haberler

Doç. Dr. Bülent Özmen: 'Türkiye, 6'dan büyük bir depreme gebe'

Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Deprem ve Afet Yönetimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen, Tokat'taki deprem sonrası 'kırsal dönüşüm' uyarısı yaptı. Doç. Dr. Özmen "Türkiye’nin 6’dan b...

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ben artık Fenerbahçeli değilim

İktidara yakınlığı ile bilinen Yeni Şafak gazetesinde AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın MKYK'de, 'Ben artık Fenerbahçeli değilim. Milli Takım'ı tutuyorum' dediği iddia edildi. AKP MKYK’de 3...


'Yerli ve milli' yaldızı dökülüyor: IMF toplantısında yurttaşları için ‘yerel halk’ dedi

Dünya Bankası ve IMF’nin Bahar Toplantıları’nda Şimşek’in İngilizce “yerel halk” anlamına gelen “locals” diye yurttaşlarından söz ettiğini AKP medyası da doğruladı.

Alanya'da afiş savaşı

MHP'den CHP'ye geçen Alanya'da afiş savaşı yaşanıyor. CHP'li başkan Osman Tarık Özçelik, seçim taahhüdünü yerine getirerek belediye binasına kurumun mali tablosunu astı. Afişe göre beledi...


İmamoğlu dünya çocuklarını ağırladı, barış çağrısı yaptı

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Uluslararası 23 Nisan Çocuk Festivali” için 15 farklı ülkeden İstanbul’a gelen çocukları, Saraçhane’de ağırladı. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ek...

İliç'te bir işçinin daha cansız bedenine ulaşıldı

Erzincan’ın İliç ilçesinde 13 Şubat’ta Anagold Madencilik tarafından işletilen Çöpler Altın Madeni’nde siyanürlü toprağın kayması nedeniyle göçük altında kalan 9 işçiden Uğur Yıldız'ın ca...


Mahkemeden Dilan ve Engin Polat'a bir suçtan tahliye kararı

Sosyal medya fenomeni Dilan Polat ve eşi Engin Polat'ın da aralarında bulunduğu 16 tutuklu hakkında "Vergi usul kanununa muhalefet" suçundan tahliye kararı verildi. Ancak 3 ayrı suçtan da...

CHP'de yerel yönetim zirvesi

CHP, bu hafta sonu Yerel Yönetimler Çalıştayı düzenleyecek. Yarın, partinin genel merkezinde bir araya gelecek belediye başkanları ve il örgütleri, Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında A...


Ağrı'da bir imam kurstaki çocukları darp etti, valilikten açıklama geldi

Ağrı Diyadin'deki bir Kuran kursunda imamın öğrencileri darp ettiği video sosyal medyada tepkilere neden oldu. Konuya dair inceleme başlatan Ağrı Valiliği imamın gözaltına alındığını duyu...

SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

'Hayat kısa, daha çok Belçika çikolatası yiyin'

Ünlü oyuncu Aslı Enver ile eşi Berkin Gökbudak tatile çıktı. Bir mekanda çekildiği kareleri sosyal medyadan paylaşan Aslı Enver, pozuna "Hayat kısa, daha çok Belçika çikolatası yiyin" not...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Doğada vakit geçirmek cilde olumlu etki ediyor

Araştırmacılar, doğada vakit geçirmenin bağırsak ve cilt sağlığı ile yakından ilişkisini inceleyerek, yeşil alanların insan mikrobiyotasını artırdığı sonucuna ulaştı."Environmental International" isimli dergide yayımlanan makalede, araştırmacılar, ABD ve Avrupa'da kaleme alınan 20 çalışmayı inceleyerek doğa ile insan sağlığı arasındaki yakın bağı ele aldı.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR