Yukarı
2

Fecri Polat

Türkiye’de Kadın Olmak

08 Mart, 2015

Kadın ve erkeğin toplumsal statüsü eğitim, çalışma, toplumsal cinsiyet rolleri gibi belirleyiciler tarafından saptanır. Kadının erkeğe göre statüsünün düşük olması iki cinsiyet arasında kadın aleyhine olmak üzere güç dengesizliği yaratmaktadır. Kadına yönelik şiddetin günümüzde temel nedeni olarak gösterilen statünün temel bileşenleri toplumsal cinsiyet rollerinde eşitsizlik ve erkeğin bu eşitsizliği sürdürme isteğidir.

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımında okuma yazma bilme oranı erkeklerde %93.9 iken, bu oran kadınlarda %80.6’dır. Kadın nüfusundaki okuryazarlık oranı erkek nüfusuna göre daha hızlı artmakla birlikte cinsiyetler arasında fark devam etmektedir (DİE, 2003).

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2003 sonuçlarına göre, Türkiye’de kadınların beşte biri eğitimi olmayan ya da ilköğretimi tamamlamamış kadınlardır. Kadınların sadece %17.0’ının lise veya üzeri eğitim aldığı görülmektedir.

Türkiye’de 1980-2000 yılları arasında istihdam edilen erkek nüfusun yıllık artış hızı ‰17.4 iken, bu oran kadınlarda, ‰16.2’dir. 2000 yılında, kadınların %75.6’sı tarım sektöründe istihdam edilirken, erkeklerin %42.8’i hizmet sektöründe yoğun olarak çalışmaktadır. Çalışanların işteki durumuna göre dağılımı cinsiyetler arasında önemli farklılıklar göstermektedir. Kadınların %68.8’i ücretsiz aile işçisi iken, kendi hesabına çalışan erkeklerin oranı kadınların oranından çok daha yüksektir. İşgücüne dahil olmayan nüfusun %67.0’ını kadınlar oluşturmaktadır. İşgücüne dahil olmayan kadın nüfusu içinde en fazla paya sahip olan ev kadınlarının oranı 1980-2000 yılları arasında azalmasına rağmen, 2000 yılında bu oran %73.4 ile yüksek seviyesini korumaktadır (DİE, 2003).

Kadınlar ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta, erkekler kadınların üretim güçlerini kullanmakta, kendi hizmetlerini kadınlara ücret ödemeksizin yaptırmaktadırlar. Böylelikle kadın ekonomik üretimden, hukuksal ve kurumsal karar mekanizmalarından dışlanmaktadır. Evde çalışan kadınlar, asgari ücret kapsamına girmeyen, iş güvenceleri olmayan, sigorta, sağlık yardımı ve emeklilik gibi temel sosyal güvenlik haklarından yoksun olan gruplardır. Evde çalışma görünmez bir iş türüdür; istatistiklerde ve milli gelir hesaplamalarında yer almaz ve toplum tarafından gerçek ve geçerli bir istihdam biçimi olarak değerlendirilmez. Diğer taraftan evde çalışma, toplumda kendileri hakkında geçerli geleneksel tutumları benimsemiş kadınlar tarafından da kısa vadede arzu edilir bir çalışma türü olarak değerlendirilebilmektedir (Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, 1994).

Türkiye’de iş gücüne katılım oranı tüm yaş gruplarında, erkeklerde kadınlara göre daha yüksektir. 2000 yılında erkeklerin iş gücüne katılım oranı %70.6 iken, bu oran kadınlarda %39.6’dır. Ancak iki cinsiyet arasındaki bu fark son on yılda azalma göstermiştir (DİE, 2003).

Kadınların çalışma yaşamındaki yeri sayısal olarak artmakla birlikte toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık kadınların eğitiminde, meslek seçmelerinde ve iş yaşamında devam etmektedir. Bu durum sayısal artışa paralel değişiklere neden olmamaktadır. Kadınların eğitim durumlarının yükseltilmesi ve eğitim düzeyi yüksek kadınların sayılarının arttırılması, sorunu ortadan kaldırmaya yeterli görülmemekte eğitimde cinsiyetçi tutumların önüne geçilmesi gerekmektedir.

Eğitim sürecinde erkek egemen toplumun ideolojisini görmek mümkündür. Kadınlar toplumsal iş bölümünde, daha sınırlı ekonomik olanaklar ve sosyal prestij sağlayan mesleklere yönlendirilmektedirler. Kız öğrenciler entelektüel gelişimin imkansızlaştığı emek-yoğun, prestiji düşük, daha az gelir getiren, annelik, ev kadınlığı gibi rollerin devamı niteliğindeki toplumsal rollere, erkek öğrenciler ise doğrudan üretime yönelik elektrikçilik, marangozluk vb. mesleklere yöneltilirler. Bu da somutta kadınların yoğun olarak annelik ve kadınlık rollerini devamı ve türevleri olan ve üretimden çok iş gücünün yeniden üretim alanlarındaki meslekleri seçmesi anlamına gelmektedir. Kadınlar düşünsel ve yaratıcı yetenekleri ortaya çıkarmayan, toplumsal karar alma süreçlerine kişileri hazırlamayan, emek-yoğun nitelikte, düşük ücretli, hemşirelik, öğretmenlik, sekreterlik gibi mesleklere yönlendirilmektedir (Gök, 1995). 6 Kadınlar düşük statülü işleri erkeklere göre daha fazla tercih etmektedirler. Kadınlar yarı profesyonelleşmiş (öğretmenlik, hemşirelik gibi) mesleklerde, profesyonelleşmiş (doktorluk, avukatlık gibi) mesleklerden daha fazla ye almaktadırlar.

Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı Kadın ve Çocuk Özel İhtisas Komisyonu Kadın Alt Komisyonu Raporu’nda (1994), cinsiyet temelli ayrımcılık örnekleri verilmektedir. Kadınlar hem çalışma yaşamına girerken hem de girdikten sonra cinsiyet temelli ayrımcılıktan etkilenir ve engellenirler. Belli iş ve mesleklere kadınların kabul edilmemesi, bazı iş ve mesleklerde kadın oranının doldurulması, işe alışta ve iş yerindeki görev dağılımda kendilerine erkeklerle eşit davranılmaması, ücretlerinin düşük tutulması, evlenme ve çocuk doğurma hallerinde işlerine son verilmesi, kriz ve ekonomik gerileme durumlarında evli kadınların erkeklerden önce işten çıkarılması ve benzeri durumlar cinsiyet temelli ayrımcılık örnekleridir.

Gelir getiren bir işte çalışan kadınların erkeklere oranla aldıkları ücret düşüktür. Ecevit (1993), bu düşük ödemenin kaynağının, kadınların ailelerine katkıda bulunmak için çalıştıkları, fakat ailelerin asıl geçimini sağlama rolünün kocaya ve babaya ait olduğu varsayımına ait olduğu düşünülmektedir.

Kadının ev dışında gelir getiren bir işte çalışmasını nasıl değerlendirdiği de kadının statüsünün belirlenmesinde önem taşımaktadır. İstanbul’da 12-64 yaş arası 530 kadınla yapılan çalışmada, ücret karşılığı çalışıp işlerini bırakan kadınlar daha çok “ailevi nedenleri” dile getirmişlerdir. Ailevi nedenler önem sırasına göre, “evlenmek ya da doğum”, “eşlerinin ya da ailelerinin istekleri” ve “eve çocuklara ya da ailenin hastalanan bireylerine bakmak”. Kadının eş ve anne konumunu belirleyen “toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü” işi terk ediş nedenleri arasında en ön sırada yer almaktadır.

Kadının statüsünden bahsederken çalışmanın bir gösterge olduğuna yukarıda değinildi ancak her zaman için çalışmanın kadının aile içindeki statüsünü belirlemediği de belirtilmelidir. İlkkaracan’ın (1998) çalışmasında, çalışan kadınların %60.2’si çalışmanın onları aile içinde söz sahibi yapmadığını belirtmişlerdir.

Kadınlar eşlerinin meslekleriyle ve statüleriyle anılmaktadırlar. Kadının çalışıyor olması durumunda bile, kadın eşinin mesleği ve statüsüne göre toplumda bir yer edinmektedir. Arıkan (1992), bu durumu geleneksel görüşe göre açıklamakta, kadının sosyal sınıfının evlenmeden önce babasına, evlendikten sonra ise kocasına göre belirlendiğini söylemektedir.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadınların ev dışında çalışmalarının önündeki en belirgin engellerden biri toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümüdür. Toplumdaki ve ailedeki konumları öncelikli olarak “eş ve anne” olarak belirlenen kadınların çoğu ev dışında çalışmaya başında yönlendirilmemekte, aileleri tarafından eğitim olanakları kısıtlanarak iş gücü piyasasına girmeleri için gerekli nitelikleri edinme şansından yoksun bırakılmaktadır. Ev dışında çalışan kadınların büyük çoğunluğu ise evlilik ya da çocuk sahibi olma nedeniyle işten ayrılmaktadır (İlkkaracan, 1998).

Ücret karşılığı çalışmayan kadınların üçte biri eşleri, babaları/ağabeyleri ya da ailenin diğer fertleri tarafından engellendiklerini söylemektedirler. Bu kadınların büyük bir çoğunluğu (%66.4), bunun arkasında “kadının çalışmasını uygun bulmayan”, toplumsal cinsiyet rollerine dayalı tutucu bir yaklaşımın bulunduğunu düşünmektedirler (İlkkaracan, 1998).

İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 5 ayrı ilde (İstanbul, Ankara, İzmir, Samsun, Adana) yapılan araştırma sonuçları Türkiye’de kadının değişen statüsü, saygınlığı ve ulaştığı bilinç düzeyi konusunda önemli göstergeler içermektedir ve kadınlar için umut vericidir. Eğitim, meslek ve yaşları göz önünde bulundurularak 1500 kadınla yapılan görüşmede kadınların %77.7’si, on yıl öncesine oranla toplumda birey olarak kadının saygınlığının arttığını düşünmektedir. Kadının evlendiği zaman mesleğinden vazgeçmemesi gerektiğini düşünenlerin oranı %77.1’dir. Bu veriler, kadının “dışarıda” çalışmasının toplumumuz için artık geri dönülmez bir olgu olduğunu göstermektedir. Araştırma sonuçlarında ilgi çeken diğer bir nokta olarak, kadına en çok değer katan ilk üç özellik, “bilgi” (%78.5), “çalışkanlık” (%54.8) ve “sadakat” (%37.1) olmuştur. Bu durum toplumumuzda kadının bilgi ve çalışkanlığa verdiği değerle, yeniliklere açık olduğunu, sadakate verdiği değerle geleneklerin hala önemli olduğunu ortaya koymaktadır (Arat, 1996).

 Kadınların statüsünün yükseltilmesinde umut verici bir diğer çalışmanın sonuçlarında, kadınlar, “bir kadın olarak yaşamınızda öncelikle ne tip değişiklikler yapmak isterdiniz?” sorusuna en sık olarak dile getirilen istek “okumak ve meslek sahibi olarak çalışmak” olmuştur. Maddi imkansızlıklar, ailenin engellemesi ya da erken yaşta evlenerek çocuk sahibi olma nedenleriyle okuyamadıklarını belirten birçok evli kadın, eğitimsizliğin kendilerini yetersiz hissetmelerine yol açtığını, aile içindeki ve kendi yaşamları üzerindeki karar güçlerini kısıtladığını, kendilerini ev dışında çalışarak ekonomik özgürlüklerine sahip olma şansından yoksun bıraktığını söylemektedir. Evli kadınların onda biri ise, kendileri okuyamamış olsalar bile, çocuklarının okumasının kendilerinin en önemli arzularından biri olduğunu ifade etmektedir. Kadınların büyük bir çoğunluğunun çalışma ve ekonomik bağımsızlıklarına kavuşma isteklerini ifade etmeleri ve kendileri için “benden geçti” algılamasında olan kadınların, kız çocukları adına farklı bir geleceğin hayalini dile getirmeleri umut vericidir ve yavaş da olsa sürmekte olan bir değişimin habercisidir (İlkkaracan, 1998).



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Oyuncu Farah Zeynep Abdullah, Kızıl Goncalar iddiasına cevap verdi

Farah Zeynep Abdullah'ın Kızıl Goncalar dizisine dahil olacağı söylentileri sosyal medyada büyük ilgi görmüştü. Ünlü oyuncu iddialara yanıt verdi. Öyle bir geçer zaman ki Masumlar Apartma...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Diyet gıdası krizi: Can kaybı artıyor

Kobayashi Pharmaceutical Co. firmasından yapılan açıklamaya göre, kırmızı pirinç mayası içeren "beni-koji" tüketen bir kişi daha yaşamını yitirdi. Böylelikle şimdiye kadar takviye diyet gıdası "beni-koji" ile bağlantılı ölenlerin sayısı 5'e yükseldi. Ölenlerin cinsiyeti ve yaşı açıklanmadı. 

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR