Yukarı
28

Özgür Halıcı

Halkların İhtiyacı “Solduyudur”…

13 Ekim, 2014

   Bizi “aklıselime” çağırın, “duyarlı” olmaya davet edin, “kardeşliğin” ne demek olduğunu tekrardan düşünmemizi sağlayın, ama bizi “sağduyuya” çağırmayın. Bir de ağzınızdan “SOL” çıksın, “solduyuya” çağırın bizi.

   Bir yerde ölüm varsa, ne paranız, ne politikanız, ne devletiniz, ne de gücünüz beş para etmez.

   Ortadoğu sanki lanetli bir yer.

   Nerede “Petrol” var, orada ya savaş var, ya da egemen güçlere tam biat etmiş ülkeler var.

   Nerede “İslamcılık” var, orada ya katliam, savaş, insan hakları ihlalleri var, ya da yöneticileri çok zenginleşmiş, halkı da “Cennet” vaadi ile kandırılıp fakirleştirilmiş bir devlet var. (Taraf gazetesi yazarı Süleyman Yaşar’ın tanımı ile; “ “İslamiyet” ve “İslamcılık” arasındaki ilişki, “süt” ve “sütçü” arasındaki ilişki gibidir.”)

   Nerede “kışkırtılmış milliyetçilik” var, orada insanlıktan çıkmış, kandırılmış, barışı ve demokrasiyi bilmeyen bir halk var.

   Siz hiç savaşta ölen bir “imam” gördünüz mü? Ya da “haham”, “papaz”?

   Ya da bu gün sosyal medyadan, gazetelerden, televizyonlardan salyalarını akıtarak “Kürt Halkına” nefretini kusan kişilerin öldüğünü gördünüz mü?

   Ya da politikacıların, silah tüccarlarının, petrol şirketi yöneticilerinin öldüğünü gördünüz mü?

   Göremezsiniz…

   Ama çocukların öldüğünü görürsünüz, kadınların öldüğünü, tecavüze uğradığını, köle pazarlarında satıldığını görürsünüz, sivillerin katledildiğini görürsünüz.

   Savaş her zaman egemen güçlerin çıkarına, halkın zararınadır. Egemen güçler silah satar, lojistik destek için gerekli malzemeleri satar. Hem de daha yüksek fiyata. O ülkenin doğal kaynaklarını da yok pahasına alır.

   Savaş biter, bu sefer de O ülkenin imarını gerçekleştirir, ihtiyaçlarını karşılar. Yol yapar araba satar, havaalanı yapar uçak satar. Örneğin demir madenini alır yok pahasına, o nu tencere yapar, getirir bir de o nu satar. Yine doğal kaynaklarını yok pahasına alır ve seni borçlandırır. Tabi kendine “köpeklik” yapacak bir yönetici güruhu oluşturup, O nu da “iktidar” yapar.

   Yani her koşulda egemen güçler kazanır, halk kaybeder. Zenginliklerini kaybeder, kaynaklarını kaybeder, emeğini kaybeder. Zaten savaşta ölen halktır. Sonra insanlığını kaybeder…

   Yanı başımızda nereden ve nasıl çıktığı tam olarak açıklanmayan, güya “İslamiyet” adına, insan öldüren, yağma yapan, tecavüz eden, köleleştiren bir örgüt hasıl oldu. Dünyanın bir çok yerinden katılımın olduğu İŞİD denen bu yapı çocuk, kadın, yaşlı, sivil, asker demeden tam bir katliam yapıyor.

   Ne için? “İslamiyet” için…

   Dinler tarihini ya da İslamiyeti tartışmayacağız. Ama bu yapılanı tasvip edecek bir din varsa, yerin dibine batsın o din.

   On yıllardır süren savaşın, AKP hükümeti ile beraber “çözüm süreci” denilerek durdurulması ile, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de etkinliğini arttırmaya çalışan PKK, Suriye’de ki yapılanması PYD aracılığı ile İŞİD’le savaşıyor.

   “İki liderin bekası” sürecine dönüşen “çözüm süreci”, her şeye rağmen “barışın” mümkün olabileceğini hatırlattı bizlere. Yine her şeyin üstünde olan bir şey var ki; o da insanlarımızın ölmüyor olmaması.

   AKP için “çözüm süreci”, konjonktürün zorlaması ve ülke içindeki yerinin korunmasından ibarettir. Yoksa –TÜRK ya da KÜRT- insanlarımız ölmüş, kardeşçe yaşamın zemini ortadan kalkmış, umurunda değil.

   Hükümetin ve bileşenlerinin İŞİD’e desteği, gizli de olsa aşikar. Hatta bazı milletvekilleri, kamu görevlileri ve bazı gruplar bunu açıkça dile getiriyor.

   Bunların hepsi açık seçik ortada. Bizi ilgilendiren ise; Bu coğrafyada kimlerle ve nasıl yaşayacağımız.

   Geçmişte her ne olduysa karşılıklı oldu. O coğrafyada yıllardır yaşanan şeylerin bir kısmını “Gezi” sürecinde bizler de yaşadık. Bizim yaşadıklarımız kat kat fazlası on yıllardır o coğrafyada yaşanıyor. Bırakın doğuda yaşananları, İstanbul’un göbeğinde yaşananları bile sosyal medya olmasa öğrenemeyecektik. O coğrafyada yaşanmış ama öğrenemediğimiz neler olabileceğini düşünün.

   İŞİD, önce Ezidi kardeşlerimizi, Türkmen kardeşlerimizi katletti. Şimdi Kürt kardeşlerimizi katlediyor. Bu gün bu katliama ses çıkarmamak onaylamak demektir. Orada çocuklar, kadınlar, siviller ölürken sessiz kalmak katliama ortak olmak demektir.

   Her şeyi bir kenara bırakıp, kardeşçe yaşamayı seçtiysek eğer, şöyle düşünün; İŞİD kardeşlerimizi öldürüyor. Bu gün sessiz kalırsak, yarın birbirimizin yüzüne bakacak hiçbir şeyimiz kalmaz.

   Eğer herhangi bir ölüme karşı değilseniz, bir milleti, bir dini, bir dili diğerinden üstün görüyorsanız bırakın bu “solcu” falan ayaklarını.

   Bu coğrafyada “HALKLARIN KARDEŞLİĞİNDEN” başka bir çözüm yolu yoktur. Ancak Kürt Halkı ile kardeşçe yaşamayı seçebilen bir Türk Halkı bu coğrafyada güçlü olabilir.

   Bu da “SOLDUYU” ile mümkündür.

   İki yolumuz var; ya “Kardeşçe yaşam” için Kürt Halkı ile barışmak, ya da “İç Savaş”

   Kobane solcuların turnusol kağıdıdır.



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

İbrahim Tatlıses oğluna ‘Yok artık öyle beleşten hayat’ dedi: Mirasını açıkladı

Oğlu Ahmet Tatlıses ve torunu Mert Tatlıses ile davalık olmasıyla gündeme gelen İbrahim Tatlıses miras açıklaması yaptı. İbrahim Tatlıses ‘Aramızda Kalmasın’ isimli magazin programına gön...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Uzmanı uyarı: Grip deyip geçmeyin

Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, "Grip deyip geçmemek gerek. Hafif de olsa altta yatan, eşlik eden hastalığı olan kişilerin bir sağlık kuruluşuna başvurması ve gerekli önlemeleri zamanında alması gerekiyor" dedi. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, ilkbahar gelinceye kadar sonbahar ve kış aylarında en çok influenza vakalarıyla karşılaşıldığını söyledi.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR