Yukarı
28

Özgür Halıcı

CHP’nin Ve AKP’nin Bugünü Ve Geleceği (2)

27 Kasım, 2014

Bir önceki yazımda, bu günkü durum ve gelecek açısından CHP’yi yazmıştım. Sırada AKP var.

2001 yılında kurulduktan 15 ay sonra, 2002 yılında iktidar olan AKP, bu güne kadar girdiği her seçimi kazandı. TBMM’nin % 60’ını oluşturan AKP, son yerel seçimlerde % 45 oy almasına karşın, nüfusun da belediyeler bazında % 60’ını yönetmektedir.

İktidarda olduğu 12 yılın nerede ise 9 yılında derin devletle, derin bürokrasi ile uğraşan AKP, demokrasinin, özgürlüklerin ve insan haklarının önünde engel olarak lanse ettiği askeri ve bürokratik vesayeti özellikle son 3 yıldır kendi lehine çevirmiş, böylece çok şikayet ettiği vesayeti kendisi uygulamaya başlamıştır.

Ekonomide ciddi gelişmeler kaydedilmiş, özellikle inşaat ( konut, yol vs.) sektörünün itici gücünün verdiği destek ve ihracatın hatırı sayılır artışı ile GSMH kişi başına 10.000 dolarlara çıkmıştır. Ancak, gerek üretim ekonomisinin geliştirilmemiş olması, gerek sıcak paraya bağımlılığın azaltılamaması, gerek ekonomide yapısal reformların yapılmaması ve de gerekse ihracatta rekabetçi bir ortamın yaratılamamış olması gibi nedenlerden kaynaklı olarak GSMH yerinde saymış, ekonomi gizli bir durgunluğa girmiştir.

Özellikle bürokratik işleyişin halka yansıması üzerinden yapılan düzenlemeler, gelişen iletişim ve bilgi teknolojileri yardımı ile de ciddi derecede basitleştirilmiş, ve hizmet kalitesi arttırılmıştır.

Dış ilişkilerde “sıfır sorun” şiarı ile başlatılan girişimler ciddi sonuç vermiş, gerek Avrupa’da, gerek Dünya’da ciddi bir saygınlık kazanılmıştır. Ancak, gerek Yeni Osmanlıcılık düşleri, gerek, iktidar şımarıklığından kaynaklı hegomanist yanılsamalar, gerekse de emperyalist kurgular yapma içgüdüsünden kaynaklı girişimlerden dolayı dış politika iflas noktasına gelmiş, sorunlu ve güvenilmez bir ülke konumuna getirilmiştir Türkiye.

Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorunu konusunda önemli adımlar atılmış, “çözüm süreci” ile resmi ideolojinin vesayetini kırmaya yönelik girişimlerde bulunulmuştur. Ancak, bu süreç daha çok seçimlere yakın zamanlarda gündeme alınmış, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan’ın bekası üzerinden şekillenmiştir. Bütün aksaklık ve olumsuzluklarına rağmen (CHP’nin bu konuda ki politikasızlığı ve samimiyetsizliğinden dolayı) özellikle Kürt Halkı için umut devam etmiş, “bu sorunu çözebilecek tek parti AKP’dir” algısı devam etmiştir. Fakat unutulmamalıdır ki, “çözüm süreci” son tahlilde, AKP’nin demokrat olmasından değil, Kürt halkını yenemeyeceğini anlamasından dolayı ortaya çıkmıştır.

Temel hak ve özgürlükler konusunda atılan adımlar olumlu olmakla birlikte, son yıllarda bu haklar gasp edilmiş, halk ciddi bir baskı altına alınmıştır.

Dini özgürlükler yine son yıllarda yerini “baskıcı Sunni” zihniyete bırakmış, bırakın başka bir dini hoş görmeyi, İslamiyet içindeki diğer mezhepler bile, “sapkınlık” olarak ifade edilmiştir.

Kısaca AKP, 2010 yılına kadar “kaşıkla” verdiği her şeyi, 2011 yılından sonra “kepçe” ile geri almaya başlamıştır.

AKP’ye verilen desteğin, bütün olumsuzluklara rağmen ciddi bir şekilde düşmemesinin birçok nedeni vardır. Bu nedenlerin başında, AKP’ye alternatif olabilecek herhangi bir partinin olmayışı gelir. MHP zaten bir kitle partisi olamaz. CHP’de ise, parti içindeki iktidarını her şeyin üzerinde gören yöneticilerin bekası için çalışmaktan iktidar alternatifi olmaya fırsat bulamıyor.

Bir diğer neden, din konusunun ciddi bir kutuplaştırma aracı olarak kullanılmasıdır. Ancak, AKP’nin başarısını tek başına din olgusu ile açıklamak, devlet ideolojisine sağdık ve devletin sunduğu iktisadi ve sosyal fırsatlardan aldığı payla zenginleşmiş ya da makam mevkii sahibi olmuş elitist ulusalcı tebaanın sığ yaklaşımıdır.

AKP’nin başarısının sırrı, gerek AB sürecini, gerekse demokratikleşme sürecini kullanarak eski elitlerin ellerinden “modernleşme” olgusunu almış olmasında aranmalıdır. En önemli tamamlayıcı unsur ise, Özal dönemiyle başlayan liberal politikalardan ciddi ekonomik fayda sağlayıp zenginleşen sınıfla kurduğu ittifaktır.

Devlet olanaklarından faydalanma konusunda çok şansları olmayan bu dışlanmış güruh, serbest piyasa koşullarında ihracata da yönelerek, gerek ticaret, gerekse de üretim alanında çok ciddi bir güç olmuştur.

Ancak, AKP’nin “modernizm” hedefi, AB yakınlaşması ve demokrasi isteğinin temel nedeni bu kavramları içselleştirmiş olmasından değil, varlıklarını sürdürebilmelerinin koşulunun bu değerleri savunuyor görünmekten geçtiğini anlamış olmasından dolayıdır.

Kısaca; ilk iki dönem  devlet ve askeri vesayete karşı demokrasi ve özgürlükler yanında hareket edip AB için gerekli adımları atan, inkar ideolojisinden beslenen sorunlarla yüzleşme umudu veren bir anlayıştan, iktidar hastalığına tutulmuş, kendini devletle eşdeğer gören, hatta devleti ele geçirmiş bir yapıya dönüştü. Bu durumda klasik devlet anlayışından payını alıp, geçmişte savunduğunu düşündürttüğü ( demokrasi, hoşgörü, özgürlükler vs.) ne kadar değer varsa, şimdi o değerlerin karşısında duruyor.

Bence durum bu…

Peki ne olacak bu AKP’nin durumu!...

Kabul etmek gerekir ki, AKP bir yol ayrımında. 3. Dönemini doldurmuş birçok vekil sadece seçimlere katılamamakla kalmıyor, tasfiye de ediliyor. AKP de paralel yapı dışında tasfiyenin iki kolu var şimdilik. Birincisi Erdoğan sonrasını şekillendirmek isteyenlerin Erdoğan ve ekibini tasfiye etme girişimi, ikincisi, Erdoğan ve ekibinin kendi yapısını devam ettirebilmek adına yeni oluşumları ya da tehlike arz edebilecek kişileri ve ekipleri tasfiye etme girişimi.

Bu mücadeleden kim galip çıkar derseniz; kısa dönemde olmasa da, orta dönemde Erdoğan ve ekibi tasfiye edilir.

AKP’nin şu an için en önemli sorunu, “Paralel Yapı” dediği oluşum. AKP  Paralel yapıya muhtaçtır. Neden mi? Anlatayım. Sürekli şikayet edip, mağdur rolünün pekişmesini sağlayan asker, bürokrasi ve hukuk sistemini ele geçirdikten sonra, kendini canlı ve saflarını sıkı tutacak bir düşman olarak “Cemaat”  altın değerindedir. Ayrıca; aynen Ergenekon davasında olduğu gibi, tasfiye etmek istediğin herkese “cemaatçi” deyip  suçlamada bulunması yeterli.

Ancak Cemaatin tasfiyesi o kadar kolay değil. Öncelikle AKP, yetişmiş insan gücünün çoğunu Cemaatten devşirmiştir. Dışa açık, vefakar, kendi çıkarlarını hiçe sayıp davası için yaşayan bu kadrolar, AKP’nin kısa dönemde tasfiye edemeyeceği yerlerdedirler. Ayrıca Müslüman Entelijansiyasının önemli kısmını cemaatçiler oluşturur. Olumsuzlukları yüklemeye çalıştığınız Cemaat, bir dönem ortağınızdı. Aynı kapta DNA izleriniz mevcut, dışkısal açıdan. Eğer cemaat bunları yaptı ve ses çıkarmadıysanız, ortaksınızdır ortadaki suça. Yok bizden habersiz yapmış diyorsanız, o zaman kendinize iktidar demeyin. AKP’nin kısa dönemde cemaat kadrolarını ikame edeceği başka bir organize oluşum mevcut değildir. AKP Cemaate mecburdur. Ya da kısa sürede liberaller ve kısmen solcularla ittifak yapmak zorundadır.

Cemaat AKP savaşı nasıl sonuçlanır derseniz; Erdoğan ve ekibinin tasfiyesi ile Cemaat AKP ile barışır ve yollarına devam ederler.

Asıl olay şu; AKP, Erdoğan ve ekibinin, ya da Erdoğan ve ekibine karşı olanların değil de, ÜÇÜNCÜ BİR YOL ‘da ilerleyebilir.

Kürt sorununu çözebilir, dinsel özgürlükleri anayasal güvence altına alabilir, baskıcı bir yapıdan demokrat bir yapıya yönelebilir, insanları ayrıştırmayı bırakıp kapılarını herkese açabilir, yolsuzlukların üzerine gidebilir,  ekonomide üretim istihdam ve ihracat çerçevesinde sürdürüle biler hamlelerde bulunabilir. Yeni bir anayasa oluşturabilir.

AKP her koşulda önümüzdeki seçimi yine % 50’ler civarı bir oyla alacak. Sonra yeni bir dönem başlayacak. Türkiye’nin geleceğini şu an için iki şey belirleye bilir; birincisi Kürt hareketi, ikincisi AKP’nin hangi yola gireceği…



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

İbrahim Tatlıses oğluna ‘Yok artık öyle beleşten hayat’ dedi: Mirasını açıkladı

Oğlu Ahmet Tatlıses ve torunu Mert Tatlıses ile davalık olmasıyla gündeme gelen İbrahim Tatlıses miras açıklaması yaptı. İbrahim Tatlıses ‘Aramızda Kalmasın’ isimli magazin programına gön...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Uzmanı uyarı: Grip deyip geçmeyin

Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, "Grip deyip geçmemek gerek. Hafif de olsa altta yatan, eşlik eden hastalığı olan kişilerin bir sağlık kuruluşuna başvurması ve gerekli önlemeleri zamanında alması gerekiyor" dedi. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, ilkbahar gelinceye kadar sonbahar ve kış aylarında en çok influenza vakalarıyla karşılaşıldığını söyledi.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR