Yukarı
35

Alpay Kandemir

Liyakat

27 Aralık, 2016

   Liyakat kelime anlamı olarak, yaraşırlık, uygunluk, yeterlilik anlamına gelir, üzerine makalelerin yazılıp, çizildiği, mizah öykülerine konu yapılan, malzemesi hiçbir zaman bitmeyecek sonsuz ve ucu açık bir materyal olarak karşımıza çıkmaya devam edecektir.     Biz liyakat kelimesinin ülkemizde nasıl uygulandığı gerçeğinden yola çıkalım.

  Liyakat ülkemizde herkesin, ahlaki ve etik anlamda saygı gösterdiği, ama pratikte ve uygulamada ise direnç gösterdiği bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır.

   Yazımın içeriğini, siyasetin içlerine doğru rota vererek, kişisel görüşlerimi buradan, sizlere amatörce aktarma şansı bulmuş oluyorum.

   Liyakate çok klasik bir cümle ile giriş yapalım; İşe göre insan mı, İnsana göre iş mi?  Bu konu özel ve gündelik hayatımız da ise, araştırıp en güzelini ve en iyisini istemeyi, en kaliteli hizmeti almayı, doğal refleks olarak isteriz.

   Ancak konu siyasete gelince, karşımıza çok farklı bir manzara çıkıyor ve liyakat farklı uygulamaları ile gündeme geliyor.

   Ülkemizdeki siyaset anlayışı, politikacının kendi mevcudiyetini devam ettirmek adına, önündeki bütün engelleri ortadan kaldırmak amaçlı yapıldığı için; ortaya çıkan mevcut durumda, liyakat kelimesi bir anda şekil değiştirerek;  Sözünden çıkmayacak, kişisel fikrini bile belirtemeyecek, önüne getirilen her şeye evet diyecek, ileride kendine rakip olmayacak, UYUMLU!!! İnsanlar İle küçük olsun benim olsun, sen ben bizim oğlan mantığı ile yürütülen yönetim anlayışı şekline dönüşmektedir.

   Liyakat sorusuna, herkesin verebileceği bir cevap vardır. Cevabı kendilerine bırakalım.

   Bizler, eğer seçilecek makamların, mevkilerin ve koltukların, görev sürelerini 2 veya 3 dönem ile sınırlamadığımız takdirde seçilenler, koltuklarını korumak ve görevlerine sorunsuz bir şekilde devam etmek adına, yani dikensiz gül bahçesi oluşturmak adına kurdukları, koltuğu koruma ekibini meydana çıkarmak için muhtemelen aradıkları liyakatli adaylar olmayacaktır. Aradıkları sadece, mutlak sadakat, itaatkârlık, etkisi ve tepkisi altında olacak isimlerin belirlenmesi şeklinde olacaktır ve bizler bu olup bitene sessiz kalmaya devam ettiğimiz sürece, bugün siyasette yaşadığımız sıkıntılardan şikâyet etmeyi sonsuza kadar sürdüreceğiz.

   Ama elimizi taşın altına koyup, siyasete girmek, kaliteyi artırmak, düzgün insanları siyaset ile buluşturmak yerine, bütün rahatsızlıklarımıza rağmen hala bu filmi izlemeyi tercih ederiz. Bunun sonucu olarak da, bazı insanların her ne kadar mesleklerinden emekli olmalarına rağmen, büyük çoğunluğunun isimlerinin önündeki, önceki kariyerleri ölçü alınarak, siyasete sokulur.

   Bazı isimler ise hastanelerinden, üniversitelerinden, Barolarından, kışlalarından alınır, siyasete uzak bu insanlar, particiliği bilmeden, teşkilatın tozunu yutmadan ve tabanı tanımadan, sadece sadakat ve fiyakalı bir liste yapmak adına, kendilerine yakın buldukları bu isimleri, parti emekçilerinin üzerine monte ederek o gün parti içi çekişmenin fitilini ateşleyerek, kavgayı da başlatmış olurlar.

    Bugüne kadar ne katkı verdiğine bakmadan, çorbada tuzu olmayan, hatta o partinin kapısından içeri bile girmemiş, alın teri akıtmamış, emeğin anlamını öğrenmeden, siyasette hiçbir bedel ödemeden, o bölgenin siyasi, kültürel, etnik yapısını bilmeden, halkını tanımadan, yaşadığı şehri, mahallesini öğrenmeden, sadece etiketi yüzünden bu insanları bulurlar.

   Hiçbir zaman kişisel oyları olmayan bu insanları parti oyları ile seçtirmek  ve onlar ile siyasete devam etmek, sadece erklerin yönetim anlayışlarını rahatlatmaktan, öteye gitmez, doğruları söylemeyen, şakşakçı ve yağcı insanlar ile sorunlar asla çözülmez, dün ısrar ile hayır dediğine bugün evet demek zorunda kalırsın ve problemleri daha da kronik hale getirirsin.

   Unutulmamalıdır ki yalakalar ve yağcılar gemilerin fareleri gibidir, gemi su almaya başladığında gemiyi ilk onlar terk edeceklerdir.

   Bir süre sonra bütün etkinlikleri, sosyal olsun, siyasi olsun veya kültürel faaliyetler olsun, hepsini aynı yüzler, aynı kişiler ile yapıldığını, aslında müziği çalanında, oynayanında kendimiz olduğunu unutur ve bugünlerde siyasilerin o çok kullandıkları meşhur söz ile aldandık, aldatıldık, kandırıldık diyerek kendimizi kandırdığımızı hep beraber görürüz. Aslında çözüm herkes tarafından biliniyor…

   İşe  göre İnsan, yapıya ve dokuya göre siyasetçi, işini iyi bilen, konusuna hâkim, doğruları söyleyen insanını tanıyan, saygı gören, insanlara dokunan temas eden, ulaşılabilir, toplumda karşılığı olan, etrafında sevilen kişiler ile sorunları çözmek, halka yakın olmak, onları, onlara en yakın isimler ile temsil ettirmek sorunları çözmez mi? Bence büyük oranda çözer…   

   Not: Herkesin doğruları söylemeye cesareti yoktur, doğru söyleyeni de sırf o kişiyi sevmediğimiz veya rakip olarak gördüğümüz için doğru olduğunu bilsek bile duygularımız ve menfaatlerimiz doğrultusunda hareket ederek gerçeklere inanmak istemeyiz; yanlış olduğunu bildiğimiz halde, söyleyeni sevdiğimiz  veya erk olduğu için yanlışa, yanlış olmasına rağmen rıza göstererek yanlışa ortak olan siyasetçilere sahibiz…



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

İbrahim Tatlıses oğluna ‘Yok artık öyle beleşten hayat’ dedi: Mirasını açıkladı

Oğlu Ahmet Tatlıses ve torunu Mert Tatlıses ile davalık olmasıyla gündeme gelen İbrahim Tatlıses miras açıklaması yaptı. İbrahim Tatlıses ‘Aramızda Kalmasın’ isimli magazin programına gön...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Uzmanı uyarı: Grip deyip geçmeyin

Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, "Grip deyip geçmemek gerek. Hafif de olsa altta yatan, eşlik eden hastalığı olan kişilerin bir sağlık kuruluşuna başvurması ve gerekli önlemeleri zamanında alması gerekiyor" dedi. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, ilkbahar gelinceye kadar sonbahar ve kış aylarında en çok influenza vakalarıyla karşılaşıldığını söyledi.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR