Yukarı
4

Aydan Tuncayengin

İzmir’in Parlayan Yıldızı Serap Yenici ( I. Bölüm )

23 Aralık, 2019

KADININ GÜCÜ 1

   “Hayattaki en doğru tercihim müzisyen olmak… Her olumsuzluğu unuttuğum kendimle varolduğum anlar, şarkı söylediğim anlar bu yetenek için şükrediyorum” diyor Serap Yenici!  

   Çalışkan, çok renkli, çok sesli, çok yetenekli, her şeye yetişiyor! Özenli ve organize, sürekli, kendini geliştiren bir o kadar da mütevazı! Tüm özelliklerinde İzmir olan, yine güçlü bir kadınla beraberiz.  

   Müzikolog, besteci, söz yazarı, yorumcu, yapımcı ve sunucu İzmirli güzel sanatçı Serap Yenici ile müzik hayatını ve vazgeçilmezlerini konuştuk, keyifli bir röportaj yaptık. 

   A.Tuncayengin: Hayatımın vazgeçilmezi dediğiniz müzik aşkınız nasıl başladı?

   S.Yenici: Bizim aileye bakıldığı zaman genel meslek seçimleri doktor, eczacı, avukat ve savcı aynı zamanda dedemde hâkimdi. Benim de hep avukat olmam isteniyordu. Ama ben çocukluğumdan itibaren müziği çok sevdim. Daha aktif şeyler içerisindeydim. Okuldayken gezi kolundaydım, müzik kolundaydım. Çocukken kendimce besteler yapardım. Üniversite sınavında seçimlerimi  yaparken bile tutturamayacağımı bildiğim en yüksek yerleri yazdım ki özel yetenek sınavlarıyla girebileceğim yerlere gireyim dedim. Ailemi seçeneksiz bıraktım. Hem Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzikoloji bölümünü kazandım, hem de Ege Üniversitesi Ses Eğitim bölümünü kazandım. Ege Üniversitesi biraz bana değişik geldi. O zaman hocalarla artık 4. sınıfa gelmiş öğrenciler bir assolist havasındaydılar. Hocalar onlarla arkadaş gibiydi ama bize lise öğrencisi gibi davranıyorlardı. İlk yazıldığım okul Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi daha bir fame filminde yaşadığımız ortamın biraz daha benzeri bir konsept olduğu için bir yerde tiyatrocular bir yerde ebru resim bölümü cıvıl cıvıl bir ortam ve ilk önce o bölüme başladığım için hocaların dostça arkadaşça üniversite ortamını paylaştığımda çok sevdim. Ancak ailem bana öğretmenlik geleceği garanti bir meslek görüldüğünden baskı yapıp Ege Üniversitesine kaydımı yaptırmamı istedi. Tekrar kaydımı yaptırdım. İki üniversitede kayıtlıydım. İkinci derse girdikten sonra bana enstrüman sen daha ufak tefeksin kemençe çalabilirsin dediler. Oradaki o assolist konumları hocaların bize liseli gibi davranmasından sonra ben böyle bir ortam istemediğime karar verdim. Ben gerçekten klasik batı müziği eğitimi almak biraz daha Avrupai görüşün paylaşımı içinde üniversite eğitimimi tamamlamak istiyorum dedim ve saat 12’00 de Ege Üniversitesi’ndeki dersten çıktım bir sonraki öğleden sonra da Dokuz Eylül’deki derse girdim. Kaydımı sildirmek dışında bir daha gitmedim Türk Sanat Müziği bölümüne. Temel olarak müzikolojide özel bir eğitim aldık. Müziği daha kuramsal okuyorsun. Osmanlıcalar, müziğin tarihi gibi dersler görüyorsun. Müziğin tarihi müziğin evrenselliği uluslararası müzikler geleneksel Türk sanat müziği daha donanımlı müziğin her tarzından bilgi alıyorsun damıtılarak veriliyor. Çok keyifli bir üniversite dönemi geçirdim. 91 sonuna doğru bir kız arkadaşım müzik programı yapmaya başlamıştı. Sahne yapıyordu biz de onu dinlemeye gidiyorduk. Benim de içimde vardı bir program yapmak ama hiç çalışma yapmamıştım. Sonra bir arkadaşımdan rica ettim. Bir grup kurduk. İlk repertuarlar o zaman için Yeni Türkü’ler, Zuhal Olcay’lar vardı. Keyifli bir repertuar hazırladık. İlk başladığım yer babamın yakın arkadaşı Mimar Yusuf Özseçen’in Kordon’daki restoranıdır. Yusuf amcaya söyledim “ daha babamın haberi yok” dedim. Yusuf amca “yavaş yavaş ona söyleriz” dedi. İlk beni abim götürüyordu, ablam getiriyordu. Sonra babama biraz da çekinerek söyledim dedi ki madem bunun okulunu okuyorsun, böyle bir şeyde yapmak istiyorsun ben seni destekliyorum dedi. Ve sonrası bu duruma laf eden halam ı, amcamı ben kızıma güveniyorum diyerek susturdu. 

   A.Tuncayengin: Profesyonel müzik hayatınızın çalışma aşamaları hangi yönde gelişti.

   S.Yenici: Sonrasında Etap Pulmann otelden teklif aldım.  Müdürümüz Mehmet Erökten İlk patronlarım da Erol Kaynar ile Varol Kaynar’dı. Şu an Beşiktaş’ın yönetiminde olan isimler. Aynı zamanda D.E.Ü. rektörlüğünde başladım programa. Hep keyifli, hep güzel, elit isimlerin geldiği bir dönemdi. Yeni program teklifleri geliyordu. Ekstraları, teklifleri değerlendirmeye başladım yavaş yavaş. Pek çok oteli de ilk ben açtım diyebilirim. Ege Palas, Haşmet, Hilton 32. Açıldıkları zaman hep sahne almıştım sonrası kurumsal gecelerle tanışmam söz konusu oldu. Kurumsal gecelerde şunu fark ettim. İçkili bir ortamda bile olsa herkesin düzeyiyle eğlenmek zorunda kaldığı, çünkü üst düzey CEO’ların, yöneticilerin bulunduğu, herkesin kendi sınırını bilerek çok keyifle eğlendiği geceler oluyor. O gecenin merkezi sensin, başından itibaren geceyi yönlendiren sen oluyorsun. Sahne eğitimimin çok daha fazla geliştiği bir dönemdir. Ayrıcalıklı hem çok özel nostalji şarkılar hem de yeni çıkan şarkılarla zengin bir repertuarım vardı. Sonra kurumsal olarak İzmir’de birçok isim arasında sivrildim. Öyle bir dönem oldu ki kurumsal geceler yapılacaksa muhakkak orkestramla ben gittim. o zaman bar programları vardı. Kurumsala çok fazla yönelen sanatçı yoktu o zaman. Aşkın Nur Yengi ve Ebru Gündeş’in yıllarca menejerliğini yapan Liza Tuna ile tanışmıştım bir organizasyonda. O İzmir’deki işlerinin çoğunu, izlediği ve beğendiği için bana yönlendirmeye başladı. Belediyelerle çalışmaya başladım. Konak Belediyesi’nin Başkanı Ahmet Sarışın ekibinden bir etkinlik teklifi geldi. Ahmet Sarışın açılışlar yapacak, konserler verilecek denildi. Bunun için bir ekip oluşturuyoruz dendi. O sırada Cüneyt Mutluyakalı ile tanıştım. Gitarcı. Biz Cüneyt ile iyi bir ikili olduk. Çok iyi bir gitarcıydı. Repertuarı çok iyiydi. Grup Laçin Hakan, bir tane sanat müziği sanatçısı, bir de ben pop sanatçısı olarak Ahmet Sarışın’la yaklaşık bir buçuk yıl boyunca devamlı olarak parklarda, okullarda, otellerde onun açılış yaptığı her yerde organizasyonlar bize bildirildiği sürece hep konserler verdik. Güzel bir dönem geçirdik. Sonra ben Cüneyt ile olan çalışmalarıma devam ettim. Sonra 1997-98 reklam müziği üzerine de çalışmalara başladım. Artık okulun bitmesi lazımdı... 92 girişliyim ama okulu bitirmek istemiyordum. Çünkü bana verilen tez konularını beğenmiyordum. Tarihi araştırma konuları veriyorlar ama ben daha böyle benim mesleğime katkıda bulunabilecek bir çalışma yapmak istiyordum. Yetkin hocamız en sonunda reklam müziği ile popüler müziğin karşılaştırmalı incelemesi diye bir konu seçti. Ben de reklam müziği yaptığım için benim adıma çok güzel bir tez konusuydu. Bu arada ben tabi okul hayatım boyunca, aynı zamanda İzmir Ticaret Odası Vakfı aracılığıyla Hülya Dinçer, Sefa Selgeçen gençlik kolunda olarak çok fazla destek konserleri yapmıştım. Nikâhlarda, sünnetlerde, huzurevi ziyaretlerinde, deprem zamanlarında destek konserleri verdim. Böylelikle Vakfın vermiş olduğu bütün kurslardan yararlanma imkânım oldu. Yönetici asistanlığı okudum, bilgisayar okudum, ben okumayı ve bitirmeyi çok seven biriyim. Diploma hastası gibi hissediyorum. Spiker sunuculuğu da bitirdim, TRT’den Taylan Çamdoruk’un öğrencisi oldum, sonrası aktif programlar yapmaya başladım.  Kaliteli barlarda program yapmaya başladım. Kurumsaldaki şirketler dinliyor, gidiyor, belki yılda bir kez program yapacak, beni hatırlaması için İzmir ‘de kaliteli barlar da programlara başladım.

   O programları yaparken daha farklı repertuarlarla da tanışmış oldum. Her seferinde farklı bir repertuar açılımı oluyordu. Birisinde daha popüler, kurumsalda daha eğlenceye yönelik, öbürü daha dinleti… Repertuarım genişledikçe genişliyordu. 

   A.Tuncayengin: Çok yönlü ve çok çalışkan bir sanatçı olarak, televizyon programcılığından, yapımcılığa, özel kanallarda müzik direktörlüğünden, program sunuculuğuna, TV dizilerine jenerik ve jingle seslendirme, yardımcı oyuncu gibi çok yönlü çok çalışkan bir sanatçı ile karşılaştım. Bu yoğun iş temposunu nasıl yürütüyorsunuz. Neler yaptınız?

   S.Yenici: 1998 de Televizyon programına davet edildim. O dönem için İzmir’de popüler müzisyenlerden biriydim. O programda sen bizim sunucuda daha iyi konuşuyorsun sunuculuk düşünmez misin? O dönem için düşünemeyeceğimi tez aşamasında olduğumu, müzikle ilgili başka bir alanda çalışabileceğimi söyledim. Ben o dönemde Marmaris’ten bir teklif aldım. Nail Keçili Cen Ajansın da sahibidir. Marmaris Clup’taki yerinde sezon boyunca program yapar mısınız dedi. Cazip geldi yedi sekiz ay Marmaris’te kaldım. O dönemde yabancı repertuarım güçlendi. Yurtdışından gelen kişilerin talepleri doğrultusunda repertuarımı genişlettim. Ancak annem okulumu bitirmezsem hakkını helal etmem dedi. Bu yüzden döndüm, tezi seçme aşamasındayken, Kanal 1’deki konukluk söz konusu oldu. Konukluğum sonrası ciddi bir iş teklifi aldım. Kabul ettim, müzik direktörü olarak başladım. Cihat Taysi ile beraber başladık. O zaman için televizyonda artılarım oldu. Mesela logoları silerek, blulayarak klip yayınlıyorlardı.  Bu böyle olmaz bunu çözmemiz gerekiyor dedim.  İzin verdiler, bütün firmalara gittim hepsiyle görüşme yaptım ve bu sorunu çözdüm Klipler bir hafta için paket paket CD’ler, kasetler televizyona yağmaya başladı atılım yapmış olduk. Sonrasında ‘’Klip Cafe’’ olarak bir program yaptım. Çevremin de desteği ile Bol bol hediye dağıtıyordum. Çok izlenen bir program oldu. Bu arada ziyaret ettiğim firmalardan birkaçı bana İstanbul’dan TV program yapmam için teklif aldım. 

   A.Tuncayengin: Bu arada okul ne oldu?

   S.Yenici: Ben de tez aşamam için bir git gel yapmayı düşünüyordum. Belli bir aşamadan sonra isteyebilirim dedim. 6 7 aylık bir süreç belirledim kendime. O sırada tezimle ilgili hocamla konuştum “İstanbul’a gidip bir çalışma yapmam gerekiyor” dedim… Şansıma Marmaris’te tanışmış olduğum bir müzisyen abimi daha önce İstanbul’a gittiğimde ziyaret ettiğimde benim numaramı almıştı. Beni aradı “Serapcım biz taksim maksime başlıyoruz. Fahrettin Aslan yeniden Taksim Maksimi açıyor. Mehmet Ali Erbil ile beraber çalışır mısın” dedi. Çalışırım sonuçta ben orda olmak istiyorum ve bilinen bir noktada olmak benim ve ailem içinde güzel bir şey dedim. Gerçekten iyi ki seçmişim her akşam magazinde Mehmet Ali Erbil’in arkasında şarkı söyleyen görüyorlardı oradaki  ekip güzel bir kadroydu. İbrahim Tatlıses, Muazzez Abacı Mezdeke, Asena bütün hepsi ile aynı kulisi paylaştım keyifli zamanlar geçti. Mehmet Ali rahatsızlandı Yalçın Menteş geldi yerine İzmirli olduğu için onunla da çok güzel dostluğumuz oldu. Allah rahmet eylesin. Tam çalışmaların bitmesine yakın Mehmet Ali Erbil Kıbrıs’a gidiyordu “gelecek misin Kıbrıs konserine” dediler “yok” dedim çünkü gündüzleri tezimi hazırlıyorum. Tezimin konusu reklam müzikleri olduğu için orda çalışıyorum ama hafta içi de devamlı olarak, Özkan Turgay, Melih Kibarla, Fuat Güner ile jingle house Ömer Ahunbay, Fahir Atakoğlu ile mailleşiyorum o yurtdışında olduğu için “dönüp bir an önce okulu bitirmem gerekiyor” dedim ve Mehmet Ali Erbil ile orda yollarımız ayrıldı. İzmir’e döndüm tezimi hazırladım. Sonra tekrar TV’ye dönecekken bu gelen teklifi değerlendirebileceğimi belirttim ve çok kısa sürede İstanbul başladı benim için.

   Doktor abim İstanbul’a yerleşmişti. Doktor olarak Şişli Eftal Hastanesinde göreve başlamıştı. Evleri çok yakındı Gayrettepeye. Yeni evlenmişlerdi ama beni  yanlarına kabul ettiler bir süre onlarla oturdum bu geçiş aşaması benim için çevreyi tanımam daha güvenli ilişkilerim kurmam anlamında çok faydalı oldu… Taksimdeydi işim. Y Saat 11 00 den  15.30 a kadar canlı yayındaydım Flash TV de çok izlenen bir program oldu. Flash TV’nin bu kadar izlenildiğini bilmiyordum. İnanılmaz derecede doğudan ve doğudan göç eden izleyici geleneksel Türkülerini yayınlıyordu. Ben hiç türkü dinlemezdim. Pek çok sanatçıyı orda dinledim. Müyapla anlaşması olduğu için Flash TV olarak çok güzel bir konuma geldik. Birçok büyük firma bizimle çalışmak zorunda kaldı. Kanal 1 ile ilgili ilk İstanbul’a geldiğim de görüşmelerimi yaptıktan sonra İstanbul’a dönmeden önce benim Belda Gürol diye bir arkadaşım var o bana telefon açtı. Serap İstanbul da yeni bir firma kuruldu Ercan Saatçi oraya demonu, CD’ni gönder dedi. Dosyamı hemen hazırladım firmaya bıraktım. Vestelin gecesine çıktığım gece arada beni aramışlar geri döndüm “beni aramışsınız” dedim burası DMS beni aramışsınız ben size uğramıştım CD bırakmıştım. Burada bir tek şu an “Ercan bey var” dedi. Bağlar mısınız demek ki o aramış. Sorayım dedi. Ercan Bey aramış dedi ve bağladı. Ercan Bey CD bırakmışsınız ben izledim İzel’in tınılarını aldım biraz dedi. Ne zaman müsait olursan görüşelim dedi… Ben size bıraktım ama hemen İzmir’e döndüm. Tekrar geleceğim zamanı bildireyim size dedim. Bu arada da ben kurumsal çalıştığım için konserlerim devam ediyor. Antalya da,  Kıbrıs da sürekli gidip geliyorum. Birkaç kez Ercan Bey beni aradı konser sözleşmelerimi bitirdikten sonra gelebilirim dedim. Sonra ben ona ulaşamamaya başladım. Bu sefer ben arıyorum o açmıyor telefonlarını. Süha Uygur geldi bir gün Efes’e Ercan Saatçi’den randevu almasını rica ettim. Gittiğimde nihayet gelebildin dedi. Sen yerinden işinden keyfinden memnunsun dedi.

   Bir şeylere çok ihtiyacın yok, tamah etmiyorsun gibi ifade etti. İşimin sorumluluğundayım ben Bir projesi varmış beni çok yakın ses olarak düşünmüş sen zamanında gelmedin biz çıkardık projeyi dedi. Projeyi izletti bana bana klibin hitap etmediğini de görünce isabet olmuş dedim. Beni bir imaja bir kalıba sokan çalışmalardan uzak durdum. Kendi çizgimle kendi tarzımla birilerinin beni yönlendirmesini istemedim. Kıl payı bir şeylerin oluşup iptal olduğu bana nasip olmadığı projeler söz konusu oldu. Flaşh TV de çalıştığım dönemlerde de güzel tepkiler alıyordum. Albüm yapmak isteyen firmalar vardı. Bunlar arabesk firma türkü firması ben yapacaksam Sony den Raks dan  yapmalıyım gibi bir hedef içindeydim. O yüzden onlardan da uzak durdum.

   A.Tuncayengin:  Serap Yenici nasıl bir sanatçıdır?  Tarzınızı anlatır mısınız?

   S.Yenici: Kendi tarzımı ve kendi çizgimi korumak onun dışına çıkmamak birilerinin yönlendirmesi değil de ortak karar verilebilecek çalışmalarla yol almak istediğim için o zamanda herkes bir kalıbın içine sokulmaya çalışılıyordu. Ben böyle olmak istemiyorum. Orama şu giydirilmiş burama bişi takılmış olmak istemiyorum. O dönemde imajsız çıkan pek yoktu. Dikkat çeksin diye bir şeyler yapılıyordu. Flash tv müzik kanalı olmaya karar verince bana teklif getirdiler DJ olarak sizle devam edelim dediler. Ben bu kadar okumuşum bu şarkıdan sonra bu şarkı var bu klipten sonra bu Klip var izleyeceksiniz demek için okumadım diyerek Flash TV ile çalışmama son verdim. Sonra da kurumsal çalışmalarım ağırlık kazandı. Kendime videolar hazırlatmıştım. İnternet sitesi hazırlattım kendime o dönemde Tarkan’ın bile yoktu. Arşivim çok sağlamdır. Videolarım, kayıtlarım gazetede çıkan haberlerim arşivimdedir. 

A.Tuncayengin: Mütevazilik içinde çalışan bir sanatçı görüyorum karşımda…

S.Yenici: Yaşantımda kimse beni bir sanatçıya benzetmedi hala benzetmiyorlar da… Beni bir banka müdürü öğretmen falan zannediyorlar böyle bir sanatçı gibi görmüyorlar. Ben herhalde o duruşu sevmiyorum ben sanatçıyım diye bağıran ya da insanların dikkatini çeken bir yapı içinde olup da gözleri üzerinde olmasından çok keyif alan birisi değilim. Ben dikkati sahnedeyken çekmekten hoşlanıyorum. Sahne benim için ışıltının noktasıdır. Sahneye çıkarken bütün gözler bende olsun. Bütün herkes hayranlıkla ilgiyle takip etsin sahneden indiğim anda o dikkatli bakışlar beni rahatsız ediyor. Benim sanki bir anda özelime giriliyormuş gibi hissediyorum. Bir arkadaşım bu konuda yanlış düşünüyorsun demişti. “Bir Madonna belli bir aşamadan sonra Madonna’ya hizmet etmek zorundadır. Sen de Serap Yenici olarak, Serap Yenici’ye hizmet etmek zorundasın artık onun için yaşamak zorundasın” demişti. Bu bana çok uymadı. Belki de bu söz beni itti. Kendimden, özelimden, yapmak istediklerimden makyajsız halimden dostlarımla olan iletişimim herkesle arkadaş olabilme duygum doğallığımdan ödün vermek istemiyorum. Bununla ilgili test yaptırmışlardı. İstediğin şey ünlü olmak ünlü olursan neler değişecek ünlü olmazsan neler değişecek… Olursanın olumlu yanları benim için o kadar azdı ki… Etrafımdaki maskeli insanların artması sahteliklerin artması olduğumdan daha farklı davranmak zorunda kalmam. İstemediğim insanlara da al gülüm – ver gülüm o tutumu gösterecek politik kişiliğim olmadı. O politikliği yapamadığım için bunu yapamayacağımı anladım. Bana o teşhisi koyan arkadaşım “sen aslında istemediğin bir şeyin yoluna girmişsin farkında mısın” dedi… Hem işinde ön planda olmak ünlü olmak lazım ama sen ünlü olmak istemiyorsun.

   İşini yapmak istiyorsun mesleğin ama ünlü olmadan yapmak istiyorsun buda seni ne kadar mutlu eder mutsuz eder bunları değerlendirmen gerekir. Kendin üzerinde çalışman gerekiyor. Ben o çalışmaların çoğunu yapmadım çünkü bazı şeyleri değerlendirmek istedim. Benim gibi olan sanatçılar da var. Candan Erçetin, Şebnem Ferah, Göksel gibi… Bunlar hiç özellerini aşırı derece de yansıtmayan kendi içlerinde yaşayan sanatçılar. Magazine malzeme olmayan insanlar. Benim de hedeflerim bunlar.

   Röportaj yarın devam edecek…



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

'Hayat kısa, daha çok Belçika çikolatası yiyin'

Ünlü oyuncu Aslı Enver ile eşi Berkin Gökbudak tatile çıktı. Bir mekanda çekildiği kareleri sosyal medyadan paylaşan Aslı Enver, pozuna "Hayat kısa, daha çok Belçika çikolatası yiyin" not...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Doğada vakit geçirmek cilde olumlu etki ediyor

Araştırmacılar, doğada vakit geçirmenin bağırsak ve cilt sağlığı ile yakından ilişkisini inceleyerek, yeşil alanların insan mikrobiyotasını artırdığı sonucuna ulaştı."Environmental International" isimli dergide yayımlanan makalede, araştırmacılar, ABD ve Avrupa'da kaleme alınan 20 çalışmayı inceleyerek doğa ile insan sağlığı arasındaki yakın bağı ele aldı.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR