Yukarı
102585

Küba\'da Zaman 1959\'da Durdu

23 Aralık 2011 14:18

O nostaljik Amerikan arabalarıyla renklenen, her yanı buram buram puro kokan, doğasıyla huzur veren, salsa tınılarıyla insanın kanını kaynatan bir diyar... Devrimden bu yana neredeyse çivi bile çakılmadığı gibi, Küba da 1959'da çakılıp kalmış, zamana 'dur' demiş sanki...

Kasırgadan hemen sonra, depremden hemen önce, yağmur mevsiminin ortasında bir yerde... Kulağımda Buena Vista tınıları, elimde Che Guevara biyografisiyle vurdum kendimi Küba’nın tropik yollarına.

Zamanda bir yolculuktu benimki. 50’ler ve 60’ların gerçekliği, ebeveynimden duyduğum nostaljik hikâyeler kadardı belki de. Uçağa binip meridyen hesabıyla yedi saat geriye gittiğimi sanırken, bir zaman tüneline girip 1959’un göbeğine düşmüşüm de haberim yokmuş meğer...

Fidel ölürse, Küba kalır mı?
İlk durağım Havana’ya ayak basmamla birlikte yüzüme vuran o bunaltıcı neme tam alışmaya çalışıyordum ki, kendimi rengârenk binaların ve 1950’lerden kalma Amerikan arabalarının arasından geçerek canhıraş attığım Hotel Nacional’in duvarlarında Fidel Castro’nun fotoğraflarını incelerken buldum; karelerden biri, Fener Rum Patriği I. Bartholomeos’la birlikte çekilmişti.

Dışarıdan gelen salsa ritmlerine biraz kulak kabartınca, Atlantik’in azgın dalgalarının yaladığı kordon boyu Malecón’a indim. “Şimdi Havana’da karnaval zamanı!” dediler. Dansçılar, davullar, trompetler, hep bir ağızdan söylenen şarkılar ve kendinden geçen bir sahil dolusu insan...

Herkes mutlu, herşey yolunda görünüyordu bu topraklarda. Sosyalist rejimin son örneklerinden biri olan Küba’da suç oranı düşük, devlet otoritesi güçlü, insanlar yoksul fakat caddeler temiz ve düzenli.

Sovyetler’in çöküşüyle birlikte krizlerden kriz beğenen Küba, çareyi turizmde bulmuş. E malum, sanayinin s’sinden eser yok, ihracatta ise puro ve romdan geçiniyor, fakat tarımda kendi kendine yetiyor.

Buena Vista Social Club’ın şöhretinden sebeplenip turizme yönelen ülke, ABD’ye yıllarca kafa tutan Fidel Castro’nun başkanlık koltuğunu üç yıl önce kardeşi Raúl’e devretmesiyle yeni açılımlar yapmaya başlamış.

Öyle ki Amerikalıların birçok araziyi şimdiden parsellediği ve sayısız otel binasını dikmek için Fidel’in ölümünü beklediği söyleniyor. Geçmişin her izini taşıyan bu açık hava müzesi kıvamındaki ülkenin çehresini bozmak fikri, içimi acıttı o an. Buralarda zaman akıp gitmesin, medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar burayı bozmasın istiyordum.

‘Hasta Siempre’nin cazibesi
Medeniyete sırtımı çevirip 1959’a döndüm yeniden. Bir zamanlar Fidel Castro’nun 7-8 saat süren konuşmalarıyla inim inim inleyen Devrim Meydanı’nın ortasında iki yoldaşla durdum yanyana; sağımda Cienfuegos, solumda Che Guevara. Devrimden sonra silah arkadaşlarını öldürtüp öldürtmediği hâlâ muamma olsa da Castro, ülkenin dört bir yanını onların resimleriyle ve sözleriyle süslemiş.

Hazır zamanda yolculuğa çıkmışken, 17. yüzyılda korsanların istilasına karşı inşa edilen Morro Kalesi’ne uğramadan edemedim. Bütün Havana’yı karşıma alıp doyasıya seyrettim. Ardından o seyrettiğim panoramik görüntünün içine kendimi de dahil edip şehrin göbeğine geri döndüm.

İspanyollardan kalma bir şehircilik mirası olan ara sokakların açıldığı geniş meydanlardan geçip, şehrin en işlek caddesi Obispo’ya çıktım. Hemingway’in de bir süre yaşadığı caddede sağlı sollu dükkânları gezerken kafelerden yükselen canlı müziklere kaptırdım kendimi...

Küba’da her köşe başında, meydanda, restoranda ve hatta dağ başındaki bir çiftlikte bile gitarına sarılıp Che Guevara’yı yad edecek birileri var. Öyle ki ‘Hasta Siempre, Comandante’ (Sonsuza Kadar, Kumandan) şarkısı, ülkenin milli marşı La Bayamesa’dan daha çok bilinir olmuş. Ben de söylemeye başladım onlarla birlikte, aldım marakası elime, eşlik ettim her birine her gördüğüm yerde...

Benito’nun çiftliği
Ardından Havana’nın tantanalı havasından biraz uzaklaşıp, puro ve romun kökenine inmek için tabiat ananın kucağında aldım soluğu. Muz ağaçlarını aşarak vardığım Pinar del Rio’da bir rom fabrikasını gezdikten sonra, Viñales Vadisi’ndeki Benito’nun çiftliğinde tütün tarlalarını dolaşırken buldum kendimi.

Benito, her yıl eylül ayında tütünleri toplayıp ambarlarda kurumaya bırakıyor; kuruyanları da mayısta toplayıp fermante ettikten sonra puro fabrikalarına gönderiyormuş. Ürünün %90’ını devlete satıp geri kalanını kendisine saklayan Benito, purosunu sarıp keyifle tüttürmeye başladı ve bir tane de bana uzattı.

Havana’ya dönüş yoluna girerken Viñales’e çöken kara bulutlar, bardaktan boşanırcasına yağan bir tropik yağmuru da beraberinde getirmişti. Yeşilin türlü tonlarını tek tek selamlarken, bir gökkuşağı beliriverdi önümde. İçimde bir huzur, cebimde birkaç puro, çantamda biraz rom... Beni Fidel’in memleketi Santiago de Cuba’ya götürecek o korku filmi tadındaki Sovyet uçağına binmeden evvel sıkı bir uyku çekmem gerekiyordu. Esas Küba macerası, bundan sonra başlayacaktı...

Bir zamanlar Küba’da lüks araba merakı vardı
Küba’da trafik, yok denilecek kadar az. Ve bir Kübalı, o rengârenk nostaljik arabalardan birine sahip olmak için sıraya girip yıllarca bekleyebiliyor. Ömür boyu tek bir arabalık hakkı var. 300 dolar ödedikten sonra elde edebileceği en lüks araba ise 80’lerden kalma bir Lada.

Ülkede çoğu 50’lerden kalan Amerikan arabaları gösteriyor ki, bir zamanlar Küba’da lüks merakı da varmış, fakat bu merak devrimle birlikte tarihe gömülmüş. (Gelin görün ki ben Küba’dan döndükten kısa süre sonra, ülkede araba alım satımı serbest bırakıldı.)

Bakire kızlar değil, yaşlı teyzeler sarıyor puroları
Bazılarınız hayal kırıklığına uğrayabilir ama Küba’da bakire kızların bacaklarında puro sarması, bir şehir efsanesinden ibaret. Zira yaşlı teyzeler masabaşında oturup sarıyor bu puroları; kimi dedikodu peşinde, kimi kendisine sınırsız içebilme hakkı tanınan puroların keyfini çıkarıyor. Cohiba, Montecristo, Romeo y Julieta gibi farklı markalar, aslında devlete ait olan aynı fabrikalardan çıkıyor. Marka, puronun boyutuna ve kalitesine göre belirleniyor.

Bacardi’yi Amerikan markası mı sandınız? Rom deyince akla iki marka geliyor: Bacardi ve Havana Club. Bacardi’ler, Küba’nın ileri gelenlerinden, Katalan asıllı bir aile. Bacardi’lerin 1862’de Santiago de Cuba’da açtıkları rom fabrikasını yakın zamanda Amerikalılara kaptırmasıyla birlikte, Küba’nın kendine has tek markası kalmış; o da Havana Club. Guayabita meyvesi ve şeker kamışından yapılan rom, Kübalıların mojito, cuba libre, piña colada, daiquiri gibi ünlü kokteyllerinin ana maddesi.

Nasıl gidilir?
Türkiye’den Küba’ya direkt uçuş olmadığı için Air France ile Paris ya da Iberia ile Madrid ve Barselona üzerinden gitmek mümkün. Aktarmalar hariç İstanbul’dan Havana’ya uçuş süresi 13 saat.

Nerede kalınır?
Hotel Nacional de Cuba: http://www.hotelnacionaldecuba.com/en/home.asp 
Hotel Habana Libre: http://www.hotelhabanalibre.com/



Yorumlar

Bu haberde yorum bulunmamaktadir.

Yorum Ekle


Diğer Haberler

Kral Charles, tartışmalı göçmen planını onayladı

İngiltere Kralı 3. Charles, düzensiz göçmenlerin Ruanda'ya sınır dışı edilmesine ilişkin tasarıyı onayladı. Kraliyet Sözcüsü, Ruanda Planı'nın Kral 3. Charles'ın onayıyla yasalaştığını d...

ABD'den dikkat çeken hamle! USS George Washington Japonya'ya gidiyor...

Çin ve Rusya'nın Hint-Pasifik bölgesinde nüfuzunu artırması karşısında müttefiki Japonya ile askeri işbirliğini güçlendiren ABD’den kritik bir hamle geldi.


Dışişleri Bakanlığı'ndan sert tepki: ''Yok hükmünde''

Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, "Şili Temsilciler Meclisi tarafından dün (24 Nisan) kabul edilen ve 1915 olaylarını 'soykırım' olarak tanıyan kararı yok hükmündedir. Pa...

Kuzey Makedonya’dan ilk sonuçlar geldi... Seçim ikinci tura kaldı

Kuzey Makedonya’da cumhurbaşkanlığı seçimi 2. tura kaldı.i 8 Mayıs’ta yapılacak ikinci turda Gordana Siljanovska Davkova ve Stevo Pendarovski yarışacak.


AB'de koltuk savaşı: 'Ayağını kaydırmaya çalışıyor'

Fransa lideri Macron'un Avrupa Komisyonu başkanlığına von der Leyen yerine eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi'yi getirmek için uğraştığı belirtiliyor. Fransa Cumhurbaşkanı Em...

Güney Kore'den beklentilerin üzerinde büyüme

Güney Kore, ilk çeyrekte yüzde 3,4 oranında GSYH büyümesi bildirdi; bu ekonomistlerin beklentisi olan yüzde 2,4'ü geride bırakarak 2021'in dördüncü çeyreğinden bu yana en yüksek çeyreklik...


Trump'ın eski avukatına dava... Seçimlere müdahaleyle suçlanıyor

ABD'nin Arizona eyaletinde, aralarında eski ABD Başkanı Donald Trump'ın eski avukatı Rudy Giuliani'nin de bulunduğu 18 kişiye 2020 başkanlık seçimi sonuçlarına müdahale girişimi suçlaması...

Rusya THY'yi savundu, ABD'yi hedef gösterdi

Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, TASS'a yaptığı açıklamada, Rusların Türk Hava Yolları'nın Meksika'ya giden uçaklarına binmesinin engellenmesindeki sorunların, Washington'un Mek...


Bir ülkeden daha Filistin kararı: Devlet olarak tanıdılar

Jamaika, Filistin'i resmen devlet olarak tanıdığını açıkladı. Jamaika Dışişleri ve Dış Ticaret Bakanı Kamina Johnson Smith, yaptığı basın açıklamasında, "Jamaika'nın, uzun süredir devam e...

SOSYAL MEDYA


MAGAZİN

Tuvana Türkay hastanelik oldu

Oyuncu Tuvana Türkay hastane odasından fotoğraf paylaşarak takipçilerini sağlıkları konusunda uyardı. 'Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi' adlı dizide oynayan Tuvana Türkay hastaneye kaldırıl...

TEKNOLOJİ

EDİTÖR'ÜN SEÇTİKLERİ

Bilimsel araştırma: Aspirinin kolon kanserini nasıl önlediği belirlendi

Her gün aspirin kullanmanın kolon kanserini önlediği biliniyor ancak nedeni şu ana kadar belirsizdi. Yeni bir çalışma, artık aspirinin kolon kanserine karşı nasıl etki ettiğinin anlaşıldığını ortaya koyuyor. Cancer dergisinde 22 Nisan'da yayınlanan bulgulara göre, aspirinin vücudun kanser hücrelerine karşı bağışıklık tepkisini artırdığı görülüyor.

ÇOK YORUMLANANLAR

ÇOK OKUNANLAR