Güzelbahçe’nin “İntikamcı” Belediye Başkanı…

   İzmir Kamuoyu günlerdir Güzelbahçe’de yapılan seçimler ve hemen ertesinde Belediye Başkanı Mustafa İnce’nin yaptığı çirkin davranışları tartışıyor. Birçoğunuz biliyorsunuz, CHP Güzelbahçe’de delege seçimleri yapıldı. Tabiri caizse, bu seçimlerde antidemokratik hangi uygulama varsa hepsine tanık olduk. İlçe Başkanının üyelere SMS atıp “Beni destekleyin, şu listeye oy verin” demesinden tutun, Belediye Başkanının kamu gücünü kullanmasına kadar her şey ortalığa saçıldı. Yani Kılıçdaroğlu'nun "Taraf olmayın" talimati yerlebir edildi. Ama asıl kıyamet seçimin hemen ertesinde koptu.

   Belediye Başkanı Mustafa İnce, İlçe Başkanı Kazım Çam’ın karşısına aday olarak çıkan Vural Gezer’i “Sen misin bunu yapan!” dercesine amirlik görevinden alıp şantiyeye sürgüne gönderdi.

   Başkan hazretleri bununla yetindi mi?

   Yetinmedi tabi!

   Ardından bu genç aday kardeşimize destek veren bir başka Belediye çalışanı Mine Bilir Şahin’e daha da kötüsünü yaptı. Dört yaşındaki bir çocuğa bakmakla mükellef olan bu hanım kardeşimizi, Kültür ve Sosyal İşlerdeki görevinden alıp nereye sürdü biliyor musunuz?

   Güzelbahçe’de alkollü içeceklerin tüketildiği Restoranların bulunduğu birinci Limandaki Tuvaletlere!

   Neymiş Rotasyon gereği yapılmış tüm bunlar!

İnsafınız kurusun be adam. Bu nasıl bir kin ve nasıl bir yönetim anlayışıdır böyle. Farklı fikirlere tahammülsüzlüğün adı rotasyon mu oldu?

   Hasbelkader Belediye Başkanı olmuş ama “yönetici” olamamış bu kişiyi aradım ama her defasında telefonuma cevap vermekten kaçıyor. Ona şunu soracaktım.

   Ey Başkan; sizin eşiniz veya kızınız Belediye’de çalışıyor olsaydı ve orayı yöneten birisi kalkıp eşinizi veya kızınızı Kültür İşlerinden alıp kel alaka bir yer olan Tuvaletlere verseydi, tepkiniz ne olurdu?

    Bunun gerçekten cevabını duymak isterdim kendisinden. Dediğim gibi kaçıyor.

   Ama şimdi buradan bu güç zehirlenmesi yaşayan bu kişiye, birkaç söz söylemek farz oldu.

   Bak kardeşim biliyorsun sana daha önce de bir konuşmamızda “Adamlık” üzerinden sitem de bulunmuştum. Görüyorum ki beni haklı çıkarmaya devam ediyorsun. Öncelikle şunu o farklı fikirlere tahammül edemeyen kafana iyi sok, orası senin babanın çiftliği değil. Çünkü Halk sana o koltuğu, insanları kesip biçmek için değil, halka, işçiye, emekçiye sahip çıkasın ve hakkını hukukunu koruyasın diye verdi.

   Şunu da iyi bil, haksızlık ettiğin her iki kişiyi de bilmem ve tanımam. Benim derdim sen veya birileri değil, yapılan haksızlıktır. Senin yaptığın bu çirkin davranışın aynısını bir başkası kalkıp senin eşine dostuna yaparsa, emin ol yine aynı yolu izlerdim.

   Şimdi kamuoyu bu Başkandan, öncelikle öz eleştiri yapmasını, demokratik ve şeffaf adım atmasını, insanların aşı işiyle uğraşmayı bırakmasını, haksızlık ettiği o iki çalışanına bir baba bir yönetici şefkatiyle yaklaşmasını bekliyor. Aksi takdirde kaybeden kendisi olur. Onu bu koltuğa oturtan Halk, seçimler geldiğinde indirmesini de iyi bilir. Benden söylemesi…

   Birkaç söz de İl Başkanı ve Vekillere…

   Bu çirkin olayda halkın vekili olduğunu gösteren Tacettin Bayır, eşi Tülay Bayır ve duyarlı olan herkesi yürekten kutluyorum. Başta İl Başkanı Asuman Ali Güven ile CHP İzmir Milletvekilleri Kamil Okyay Sındır, Mustafa Ali Balbay, Musa Çam, Murat Bakan, Aytun Çıray, Atilla Sertel, Ali Yiğit’i bu rezalete sessiz kaldıkları için ayıplıyorum.

   Ve son sözüm Kılıçdaroğlu’na…

   Sayın Kılıçdaroğlu’nun Adalet yürüyüşü sırasında yanında yürüyen gazetecilerden birisiydim. Çünkü haklı bir talep ve bu ülkenin olmazsa olmaz ihtiyaçlarının en başında Adalet eksikliği geliyor. Bugün olsa, değil İstanbul’a Fizan’a kadar yine yürürüm.

   Ama gelin görün ki Sayın Kılıçdaroğlu’nun canla başla mücadelesini verdiği o kutsal Adalet arayışı, İzmir’de birileri tarafından yanlış anlaşılmış. Takdir edersiniz ki, kendi içerisinde Adalet’in olmadığı bir Partinin başkalarına Adalet vaat etmesi hayalden başka bir şey olamaz. Umarım Sayın Kılıçdaroğlu’da bu gerçeği biran önce görür ve yok yakınken gereğini yapar. Aksi halde “neden İktidar olamıyoruz” diye yakınmanın da anlamı yok…